AKIL NEDİR?
Arapça bir kelime olan akıl, lügatta “bağlamak ve tutmak” demektir. Istılahi olarak imsak
manasına da gelen akıl, insanı zararlı fiillerden alıkoymak, bilmek, anlamak, şuurlu olmak gibi
manaları ifade eder. Çoğulu ukûldur.
Zeka, bilinen anlamıyla anlama ve kavrama yeteneğidir. Akıl ise, insana zekanın çok üstünde
bir anlayış kazandıran, derin düşünebilme, hak ve hakikati seçebilme ve meselelere çözüm
getirebilme melekesidir.
İnsana bu yeteneği kazandıran yegane özellik ise imandır. Allah, iman edip kendisinden
korkup sakınmalarına karşılık insanlara katından özel bir anlayış verir. Cenab-ı Hak Kâdir-i
Mutlak buyuruyor:
“Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız o size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış
verir.”
Türkçede us kelimesi ile isimlendirilen, ilim öğrenmenin en kuvvetli sebeplerinden biri
bulunan ve “maddeden mücerret cevher” diye tarif edilen akıl, Allah-u Teala'nın mükellefiyet
yükleyeceği kullara ihsan ettiği şeylerin en değerlisidir. Zira akıl, dini mükellefiyetlerin
yüklenmesine sebep teşkil eden kıymetli bir cevherdir. Bu cevherden mahrum bulunan
canlılarda hiçbir sorumluluk bulunmamakta, aklını zâyî etmiş delilere herhangi bir vazife
yüklenmemektedir.
Akıl, dini yönden tedkike tabi tutulduğu zaman “caiz olan şeylerin esbâbı cevazını, caiz
olmayan şeylerin yasaklanış sebeplerini anlayan Cevheri mücerred” şeklinde tarif
olunmaktadır.
Bahsi geçen bu cevherin Arap dilindeki en yaygın ismi, “akıl”dır. Bundan başka “nühye, lübb,
mecr, rû, hürmân, cul, İreb, hıcr vb. isimlerle de anılmaktadır.
Akıl, zâtı ve mahiyeti itibariyle, maddeden mücerrettir. Düşündüğünü fiile dönüştüreceği
zaman maddeye yaklaşmış olur.
Akıl; gâip olan hislerle alâkalı şeyleri vasıtalarla ya da müşahede ile idrak eder. Eşya ve
hakikatleri, akılla anlaşılabilir. Şayet akıl olmasaydı pek çok hakikat insana kapalı kalırdı.
Allah-u Teala âdemoğluna aklı ihsan etti de eşyanın künhünü anlamak mümkün oldu. Bu
cihet dikkate alındığı zaman, “Allah'ın insana ihsan ettiği şeylerin en faydalısı akıldır”. Cenab-ı
Hakk'ın lütfu bulunan bu Cevheri, O’nun râzı olmayacağı yollarda israf etmek nimetin kadrini
bilmemek olur.
Üstâd-ı Âzam